Sevgili dostlar, yıllar hızla akıp gidiyor. Uzun bir aradan
sonra tekrar sanal alemde sizlerle beraberiz. Ilk olarak 2005 yılında yayınladık
web sayfalarımızı. O günlerden bu güne, geçen yedi sene içinde daha bir olgunlaştik,
kırlaştıkça kırlaştık ve biraz da göbek saldık. Eski hikayelerimizde yer alan
fotoğraflara bakınca bunu açık ve net görüyoruz. Velakin, genclik duygusundan
asla uzak durmadik. Hikayelerimizi okuyunca sizde hissedeceksiniz, biz Türklere
has, o kemikleşmiş arkadaşlık coşkusu, o hatırşinazlık ve karşılık beklemeden
var olanı paylaşma heyecanı aynen ilk günkü tazaleği içinde hiç eksilmeden bütün
kişiliğimizi kaplamış. Iste bu guzel duygularla sizlere tekrar
“Merhaba” demekten cok mutluluk duyuyoruz.
Bizim bu Cuma akşamları yaptığımız Briç toplantılarını sanal
aleme taşımak da birbiri ardı sıra evlenip yeniden boşanan uslanmaz çiftlerin
hikayesine döndü. Durup durup, sanal alemde bir görünüyoruz, bir kayboluyoruz; 2005, 2007,
2009 yılları ve şimdi 2012’de yepyeni bir sayfa düzeni ile huzurlarınızdayız.
Sağolsun Halim, bu işin başını çekti bu sefer. Kendi başına; A4 kağıdı gibi bembeyaz ve Aristo mantığı gibi yalın bir sayfa düzeninde CumaBriç Blog’unu başlattı. Ilk önceleri meşguliyetten fırsat bulup da o sayfaların rengini, biçimini, resmini düzenlemem mümkün olmadı. Ama Allah’a şükür, orda burda yayınlanmış safya düzenlerinden ufak tefek kopyalar alıp biraz da bizden birşeyler katınca ortaya şimdi erişim yaptığınız yeni sayfa düzeni çıktı. Bu sayede html ve javascript uzmanı olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum. Resumemi de gerektiği şekilde bir güzel değistirince ‘web designer’ olarak iş aramaya başlayabilirim.
Haa, bak iş aramak dedim de aklıma geldi, ben zaten iş arıyorum
bugünlerde. Tam on iki ayrı mulakata çağrıldım, herbiri en az iki yada üç defa,
değişik seviyelerdeki müdürlerle yapıldığından bu işlerin tecrübesini iyice
kazanmış oldum. Mulakat denen olay tamamen değişik bir davranış ve karakter bütünlüğü
içinde oluyor. Teknik konuları vazgeçtik, enteresan durumlar da ortaya
seriliyor.
örnek mi istiyorsunuz, vereyim:
Adam soruyor, “Sabahlari içinizde coşku dolu olarak uyanmanızı
sağlayacak şey nedir?”
Hayda… Al başına derdi… “Bunun tasası sana mı kaldı ulan..! “
diyorum içimden, türlü türlü şeyler geçiyor kafamdan birkaç saniyelik süre
içinde; “önceden hazırlanmış iyi bir kahvaltı” diye düşünüyorum , “Soğuk
havalarda önceden ısıtılmış yatak odası” yada “Sucuklu yumurta” servisini aklıma getiriyorum, ve hatta çok daha başka
bazı şeyler de aklıma gelmiyor değil hani, ama onları da konsantrasyonumu
bozmasınlar diye hemen aklımın arkasına atıyorum, öylece adama gayet ciddi
pozlarda cevap yetiştiriyorum:
“Efendim, iyi bir projenin başlama günü bende ayrı bir heyecan
uyandırır… I love Challenges, you know.”
Adam kafayı sallıyor, notlar alıyor… “very good, very good” deyip
yeni bir soru fırlatıyor:
“What was your biggest challenge?”
Ahha… işte şimdi hapı yuttuk diyorum; “valla… Geçen Briç akşamı
bulaşıkları yıkama işi bizim takımda kalmasın diye 5 karo’yu çıkabilmek epey
bir çaba gerektiriyordu.. “, desem iyi bir cevap olur muydu acaba? Yoksa, Soruyu soran adamın kaşları biraz kayık,
gülmemek için kendimi zor tutuyorum” desem çok kaba bir davranış mı
olacak… Vakit kaybetmeden, hemen cevabı
patlatıyorum:
“Well. timing and cost analysis… “ gözlerimi de kısıp kafamı
hafifçe sallayarak devam ediyorum: “Very
hard to manage these two, sir… Very hard…”
Adam tebessümle, “very good” deyip kafayı sallıyor yeniden.
Böyle böyle dakikalar geçiyor ve mülakatın sonunda nazikçe
olayı noktalıyor: “Bye now. Don’t call us, we will call you..”
Bekliyorum… henüz üç hafta geçti… Aradıklarında sizi de
haberdar ederim belki…!
Neyse, biz şimdi gelelim bu Cuma akşamının toplantısına. Dedim
ya, web sayfamızı yeniledim ve alladım
pulladım, renkten renke soktum, sonra da soğuk olacağı her halinden belli bir
gecede Farukgiller konağına doğru yola koyuldum.
Aman efendim şişe şişe şaraplar, meyvalar, salatalar ve
tuzlular, çerezler ve çaylar ve de pişirilmek için saatini bekleyen mantılar,
lahanalı dolmalar, hem sarmısaklı hem sarmısaksız yoğurtlar ve de salçalı
tereyağlar… O ne muhteşem ziyafet ve de nezafet… Bizim Bülent’in Tuna balıklı
mezesi, ve bilya büyüklüğündeyken toplanmış kırmızı domatesleri ile yemek yeme
turunu açtık, kağıtlari çektikten sonra da oyunlara başladık.
Ortaklar ilk başta karşılıklı birbirini süzdü, güçsüzler de
güçlülerle eşleşmiş olmaktan ötürü övünçlüydü.
Yemek bolluğundan dolayı ortaya çıkacak bulaşığın hacmi muazzamdı ve bu
durum butun takımlar için bir yarış halini aldığından, iyi puanla oyun bitirenler
bilhassa kirli tabaklara yenilerini kattı.
Oyunlar oynanırken durmadan konuşuldu, yorumlar yapıldı,
“Yahu konuşmayın, konuşmak kurallara aykırı” diyenler bir sonraki oyunda en fazla konuşanlardı.
Bu arada, elbet iyi kağıtlar da oynandı ve yüksek puanla deklareler yapıldı, ama her kötü kağıt atıldığında ise bulaşıkların kirliliği artı.
Dikkatler bir toplandı bir dağıldı, Bülent bir önceki oyunun kozu ile benim karolara çakmaya kalktı. Iki Pik açılışı kontur yediğinde Ekrem üç Pik’te karar kıldı.
Hatayı Mehmet üç sanzatu ile düzeltti ama kader ağlarını çoktan örmekteydi ve Ekrem yere geçerini öldürdüğünde Mehmet kendi kendini yemekteydi.
Tonguç ise gecenin performansını gösterdi, hiç uyumadı, hatta söylediği bir sanzatuya iki tirefli cevabı aldığında çektiği “Hımmmm” ile kuyuya okkalı bir taş attı, izleyenler dona kaldı.
Gecenin en başarılı ekibi Celal-Bülent ikilisiydi, Bülent işi sağlama almak icin, oyunlar başlamadan önce, en küçük kağıdı çekmişti. Son oyun ise en çekişmeli olandı, Ibrahim-Türker ikilisi Faruk’lara karşı kaybettiğinde, neredeyse bulaşıkları yıkamaya adaydı. Elbet bu durum Ekrem’i biraz olsun teselli etti, ama heyhat bu onun bulaşıkları yıkamasını asla önleyemedi.
“Better luck next time” dedik, çıkacak oyunları batırmamanın öneminden bahsettik.
Kağıdın hakkını vermek de işin ustalık tarafıydı tabii ki,
Hele hele Ibrahim’in bir kör'e beş kör sıçramaları da olmazsa olmaz bir gelenekdi.
Faruk, Tonguç’un batırdığı oyuna fena kafayı taktı, ona göre, oyunu çıkaran kağıt yanlış zamanda atılmıştı. Tezini ispatlamak için on beş dakika harcadı, sanırım Halim işin olmazını göstermeye çalıştıysa da, olayın sonu hep muallakta kaldı.
Türker bir ara beş kör çıkmaya çalışırken yerdeki sağlam karoları unuttu, elindeki kozları ise har vurup harman savurdu. Allahtan ki sadece bir battılar, boylece, bulaşık yıkayacak olanlara azıcık umut aşıladılar.
“Yahu konuşmayın, konuşmak kurallara aykırı” diyenler bir sonraki oyunda en fazla konuşanlardı.
Bu arada, elbet iyi kağıtlar da oynandı ve yüksek puanla deklareler yapıldı, ama her kötü kağıt atıldığında ise bulaşıkların kirliliği artı.
Dikkatler bir toplandı bir dağıldı, Bülent bir önceki oyunun kozu ile benim karolara çakmaya kalktı. Iki Pik açılışı kontur yediğinde Ekrem üç Pik’te karar kıldı.
Hatayı Mehmet üç sanzatu ile düzeltti ama kader ağlarını çoktan örmekteydi ve Ekrem yere geçerini öldürdüğünde Mehmet kendi kendini yemekteydi.
Tonguç ise gecenin performansını gösterdi, hiç uyumadı, hatta söylediği bir sanzatuya iki tirefli cevabı aldığında çektiği “Hımmmm” ile kuyuya okkalı bir taş attı, izleyenler dona kaldı.
Gecenin en başarılı ekibi Celal-Bülent ikilisiydi, Bülent işi sağlama almak icin, oyunlar başlamadan önce, en küçük kağıdı çekmişti. Son oyun ise en çekişmeli olandı, Ibrahim-Türker ikilisi Faruk’lara karşı kaybettiğinde, neredeyse bulaşıkları yıkamaya adaydı. Elbet bu durum Ekrem’i biraz olsun teselli etti, ama heyhat bu onun bulaşıkları yıkamasını asla önleyemedi.
“Better luck next time” dedik, çıkacak oyunları batırmamanın öneminden bahsettik.
Kağıdın hakkını vermek de işin ustalık tarafıydı tabii ki,
Hele hele Ibrahim’in bir kör'e beş kör sıçramaları da olmazsa olmaz bir gelenekdi.
Faruk, Tonguç’un batırdığı oyuna fena kafayı taktı, ona göre, oyunu çıkaran kağıt yanlış zamanda atılmıştı. Tezini ispatlamak için on beş dakika harcadı, sanırım Halim işin olmazını göstermeye çalıştıysa da, olayın sonu hep muallakta kaldı.
Türker bir ara beş kör çıkmaya çalışırken yerdeki sağlam karoları unuttu, elindeki kozları ise har vurup harman savurdu. Allahtan ki sadece bir battılar, boylece, bulaşık yıkayacak olanlara azıcık umut aşıladılar.
Durmadan konuştuklarımızın arasında memleket meseleleri de
vardı elbet,
Yeni Osmanli olmak isteyen Türkiye’yi ise yönetiyordu bocalayan bir hükümet.
Içişleri bakanı tam bir fiyasko idi,
herhalde, Erdoğan’in da elbet vardır bir bildiği.
Ama galiba işin arkasında birçok bilinmeyen durumlar var, bütün kabahatleri Idris Naim’in üstüne atmak için 12’ye beş var.
Hani ne oldu onca gizli kamera ile çekilmiş skandal filmlere ve telekulaklara takılan telefon konuşmalarına.
Birileri verdi önce desteği, ama çekince de bitti bütün enerji.
Umarız Suriye işi halledilir, ya da ortaya çıkan uydu devletleri Yeni Osmanlılar yönetir.
Can ciğer kardeşken kanlı bıçaklı kavgalı olduk, Amerikanın eski gücünden düşmesi ile Ortadoğu batağına battık.
Neyin ne olacağı bazen önceden kestirilemiyor, baksana Sovyetlere, kim derdi ki dağılıp gidecekler. Herhalde Afganistan savaşı ile kendi başlarını yediler.
Benzeri bir bakarsın Amerika’ya da olabilir, Irak savaşının faturası Ortadoğu’nun geleceğini belirleyebilir.
Yeni Osmanli olmak isteyen Türkiye’yi ise yönetiyordu bocalayan bir hükümet.
Içişleri bakanı tam bir fiyasko idi,
herhalde, Erdoğan’in da elbet vardır bir bildiği.
Ama galiba işin arkasında birçok bilinmeyen durumlar var, bütün kabahatleri Idris Naim’in üstüne atmak için 12’ye beş var.
Hani ne oldu onca gizli kamera ile çekilmiş skandal filmlere ve telekulaklara takılan telefon konuşmalarına.
Birileri verdi önce desteği, ama çekince de bitti bütün enerji.
Umarız Suriye işi halledilir, ya da ortaya çıkan uydu devletleri Yeni Osmanlılar yönetir.
Can ciğer kardeşken kanlı bıçaklı kavgalı olduk, Amerikanın eski gücünden düşmesi ile Ortadoğu batağına battık.
Neyin ne olacağı bazen önceden kestirilemiyor, baksana Sovyetlere, kim derdi ki dağılıp gidecekler. Herhalde Afganistan savaşı ile kendi başlarını yediler.
Benzeri bir bakarsın Amerika’ya da olabilir, Irak savaşının faturası Ortadoğu’nun geleceğini belirleyebilir.
Bu tartışmalarla baktıkki saat epey geç olmuş, gece iki buçukdan
sonra da, bulaşıklar anca kurur. Selamlar ettik, eyvallah çektik, gelecek sefere
buluşalım dedik.
Kalın sağlıcakla.
CumaBriç Editörü
Geceden Fotoğraflar
Mutfak doldu tasti... Yemekler, meyvalar, ickiler.... suru sepet...
Buyrun, Buyrun...! Lahana dolmasi 'Master Chef' Bulent'den
Dolmanin tarifini isteyenler bize email atsin...
Turk dolmasina Cin pirinci ve Yunan yogurdu katinca daha bir lezzetli olurmus
Mantinin tereyagli salcali sosu hazirlanmak uzere
Bunun gibi iki tencere daha manti yedik, ve neşeyle kukredik:
Aman da sahlaniyor amanaannn,
kolbasinin kirati, heeeyyy heeeyyyy heeyyyyyyy
Bir tarafda mantilar yenirken, diger kosede de...
Elbet oyunlar da herzamanki ciddiyeti ile devam ediyordu...
hatta oyunlarin selameti icin herkes elinden gelen katkiyi esirgemiyordu.
Tonguc dusundu dusundu bir kagit atti... Aman dikkat, batirmaya ramak kaldi...
Faruk gerekli onlemleri almak amaciyla, Tonguc'u yakin markaja aldi...
Faruk, Tonguc'un batisina inanamadi, oyunun cikarini ispatlamaya koyuldu
Diger oyunlar da birer birer oynandi
0 comments:
Post a Comment