En Son Yayinlananlar

Hangi ülkelerde ne kadar şeriat isteyen var?

2012 senesinde bir anket yapılmış müslüman ülkelerde. Kendine müslüman diyenlerin ne kadarı şeriat istiyor, şeriat istiyorum diyenler arasında da, ne kadarı kökten şeriatçı ve ne kadarı nisbeten ılımlı.


Bunlar ilginç sorular. Ekoomist dergisi geçen hafta yayınladı anket sonuçlarını. Aşağıda kopyalıyorum. Türkiye, Rusya, Bosna-Hersek, ve Kosovo müslümanları diğerlerine göre daha ılımlı bir grup içindeler. Mesela, Mısır ve Ürdün'de, sorulanların yüzde 85 i müslümanlıktan vazgeçenlerin öldürülmesinden yana. Bu oran Türkiye'de 18%. Bence yüzde 18 bile çok büyük bir rakam aslında.
Bana ilginç geldi burada aktardım.


Kiremit Askerler


Xian kentinden bahsederken, "terra cotta soldiers" ya da kiremit askerlerden bahsetmedim.

Çinliler aslında ülkelerine Çin demiyorlar. Sordum, vatanlarının ismi Çincede "Orta Memleket" mis. İngilizcede "Middle Kingdom" diye bazen geçerdi. Demek ki ordan geliyormuş. Biz (ve bütün dünya) niye Çin diyoruz. Bugünkü bildiğimiz Çin ülkesini kuran adamın ismi Çin mis de onun için. İmparator Çin milattan 200 sene kadar önce yaşamış. Çok gaddar bir adammış ama çok şey başarmış. İşte yaptıklarından bir kaçı:

  • Tüm boyları bir araya getirip tek bir sancak altında toplamak
  • Çeşitli "Çince" yazıları birleştirip tek bir "alfabe" tesis etmek
  • Çin seddini inşa etmek
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, öldükten sonra hem kendisini hem de memleketi korusunlar diye yüzlerce kiremitten asker yaptırmış, onları yere gömdürmüş. Konferans arasında bir ara oraya da götürdüler. Bir kaç fotoğraf.
Ben bu fotografi cekerken, Guan da benim resmimi cekmis:
 
Atlar da var, askerler binip savaş alanına koşsunlar diye:
Bu askerleri kilden kalıplarda dökerek yapmislar. Sonra da boyamışlar. Askerler açığa çıkınca boyalar solmuş, böyle renksizleşmişler.

Bu yüzden, askerlerin bir kısmını hala toprak altında gömülü tutuyorlar. Rehberin söylediğine göre, o askerler hala renklerini muhafaza ediyormuş.


Kiremit askerler müzesinden dönerken, bir de 5 bin sene öncesinden kalma bir köye gittik. Beşbin sene öncesinden ne kalır bu zamana, kazma üçü diye hayal edeceğiniz taşlar, çanak çömlek, ev kurmak için çamura çakılan kazıkların delikleri falan. Bir de mezarlar vardı. Yaramazlık yapan küçük çocukları, seni bu amcanın yanına gönderirim diye korkutursunuz belki diyerek bir fotoğraf yüklüyorum.  İşte beş bin sene öncesinde yaşayan bir çekirdek aile. Rehber bilmiyordu niye bir arada olduklarını. Bana göre Salmonelladan ölmüşler hepsi beraber sekiz günlük güveç yedikleri için, güveç küpü ile birlikte gömmüşler.

Son olarak, Xian surlaraından bir fotoğraf. Şehirin etrafı kare şeklinde bu surlarla çevrili.


Bu resimden aslında pek anlaşılmıyor. Wikipedia'dan bulduğum bu aşağıdaki resim daha iyi tasvirliyor:

 Çepeçevre 13.7 kilometre imiş. İlk gün Guan'la yürüdük (akrep tava yediğimiz yemek öncesi), canımız çıktı.

Xian şehri güzelmiş

Geçen hafta Xian’da bir konferansa katıldım. Oradan bazı izlenimlerimi aktaracağım.

 Concubine Yang

Cumartesi günü bizi bir müzikale götürdüler. Açık hafta gösterisi. Soğuk olur dediler, yanımıza kazağımızı aldık. Gösterinin olduğu park da ilginç bir yer idi. Dağın dibinde, 60 derece civarında sıcak şu fışkırıyor bazı yerlerden. Bin beş yüz sene önce, o zamanın imparatoru havuzlar ve köşkler yaptırmış sevgilisi Yang için. 

Yang’ı aslında imparator önce 18 yaşındaki oğlunun haremine verecekmiş ama görünce kendisi çok beğenmiş, kendisine almış.


O gece acik havada bir muzikal seyrettik.   Muzikli dansli muhtesem bir seydi ama biraz usuduk seyrederken.  Aşağıda müzikalden bir fotoğraf. Gölün ortasından yükselen bir platform üzerinde dansedenler.





Çan Kay Sek ve Xian Hadisesi


İmparator Tang ile metresi Yang’ın aşk hayatı yaşadığı bu köşklerde, 1500 sene sonra Çan Kay Sek kalıyormuş. Rehberin anlattığı resmi hikayeye göre, 1936 senesinde, Komünist Partisinin militanları burayı çevirmişler, Çan Kay Sek’in bütün muhafızlarını öldürmüşler. Çan Kay Sek, dağa kaçmış. Orda bir gece saklanmış ama sonunda bulunmuş. “Beni vurmayın, ben Çan Kay Sek’im” diye bir nevi yalvarmış kendsini bulan parti üyesi askerlere. O zaman o askerlerin başunda Cu En Lay varmış (Mao’nun yardımcısı). Çan Kay Sek’de “gel birlik olalım, kavgayı bırakalım, Japonları atalım” demiş. Ve işte Japonlara karşı Milli Cephe böyle kurulmuş. Size biraz abartılmış bir hikaye gelmiş olabilir. Kurşun deliklerini bile gösterdiler Çan Kay Sek’in o zaman kaldığı evin duvarlarında.



Neler Yedik
Çok şeyler yedik aslında ama iki tane ilginç olanı aktarayım. Birincisi akrep tava. Akrepleri topluyorsun, zehirlerini çıkarıyorsun, ondan sonra biraz una bulayıp kızgın yağın içine atıyorsun. Ondan sonar aşağıda görüldüğü gibi servis ediyorsun: 
Akrep yemeyeceksiniz, böyle pahalı lokantalara gitmeyin. Biraz ileride kebapçılar caddesi var. Ordan çöp sis yeyin.
Bir sürü kebapçı vardı bu cadde. Hepsi de kafalar fesli, kadınların başı örtülü.

Çöp sisler de fena değildi. Ondan sonra bir kuzu haşlama (harbi, sirkeli sarımsaklı falan) ve arkasından çiğ börek yedim.

 




Fesli turbanlı görünce kendimi İstanbul'da sandım. "Nasılsın hemşerim, nerelisin" dedim. Xian'ın içindenmiş. "Elhamdülillah müslümanız" dedi. Mangalın kömürlerini AK Partinin Xian şubesinden alıyorlarmış. Şube kapalı idi ama dışarıdan bir fotoğrafını çektim.

Aşağıdaki fotoğrafta AK Partinin Xian şubesini görüyorsunuz. Bazı Çinliler AKP diye yazıyorlarmış ama öyle değil alttaki göibi yazılacakmış.
Çiğ börek dedim ya şaka yapmıyorum. Harbi çiğ börek idi. Eskişehir çiğ böreği gibi ya da annemin yaptığı çiğ börekler kadar ince değildi hamuru ama yine de güzeldi.

Kebapları falan yeyince, onları eritmek için biraz dağa tırmandık. Xian dağları da tırman tırman bitmiyor. Tam bin altı yüz metre turmandık üç saat içinde. Canım çıktı ama erkekliğe b.k sürmedik, acıyı bal eyledik, tırmandık. 






 İşte böyle merdivenlerden tırmandık. Şaka değil. Adamlar kayaları yontmuşlar, Halim gelecek hazırlık olsun diye.

Saat 6 oldu. Otobüsü kaçırmayalım. Bu gece briç var. Daha fotoğraf çok, sonra devam ederim.

19 EKiM 2012 CumaBriç Gecesi

Arabamı gece vakti sürerken içinde ışıldayan kırmızı, pembe ve eflatun karışımı renklere bir yenisi eklendi. Motorda arıza olduğunu gösteren bir uyarı işareti hem de sarı ışıklarla donatılmış halde, tam karşımda, birden beliriverdi. Bu renk cümbüşünde öylesine beş ya da altı kilometre yol aldım. Farukgiller Konağına vardım. Bizim çocuklara merhaba deyip hemen arabada duran katalogdan uyarı ışığının ne anlama geldiğini bulmaya çalıştım. Bizim Ekrem bu konulardan anlıyor demekki… Arıza aynen onun söylediği gibi eksoz kısmından geldi. Neyse, daha sonra, arabamı tekrar geceyarısı eve doğru sürdüğümde, o sarı ışıklı uyarı sihirli bir el dokunmuş gibi yok oldu, ön panelde pembe, kırmızı ve eflatun renklerin harmonisi yeniden hakimiyetini kuruverdi. O zaman karar veremedim, acaba arabayı servise götürmem gerekir mi, yoksa sarı ışıklı uyarının geri gelmesine kadar bekleyip işi oluruna mı terketmeli.

Yagmursuz Cuma'lar icin

Halim:
Editör'umuz 5 Ekim Cuma Briç gecesinden öyle güzel resimler koymuş, öyle güzel anlatmış ki benim okurken tekrar ağzım sulandı.  Bir dahaki Cuma'ya da az kaldı. Her Cuma Mustafa et getirmez geçen sefer olduğu gibi ama olsun.  Yağmur yağmasın yeter.  Yağmurla başa gelenler ile ilgili bir fıkra gönderdi Türkiye'den bir arkadaş. Onu burada aktarıyorum. Cuma Briç geceleri yağmur istememek için bir başka neden:


Yine birgün Don Giovanni kiliseye gider papazı bulur günah çıkarmak için...
 

 - papaz efendi benim bir günahım var karımı aldattım, der.
 

- anlat evladım açılırsın, tanrı bağışlayıcıdır, der papaz.
 

- geçtiğimiz ay hanımla akşam yemeği için baldızın evine gittik, gece hava yağmurluydu, eve geri dönemedik. o gece orda kaldık ve ben baldızla beraber oldum, der Don Giovanni.
 

- üzülme oğlum sen dua et tanrı affeder, der papaz.
 

-papaz efendi benim bi günahım daha var,der Don.
 

- anlat evladım, tanrı bağışlayıcıdır, der papaz.
 

- geçen hafta bi akşam kayın valdeyi ziyarete gittim, gece hava yağmurluydu, eve geri dönemedim. o gece orda kaldım ve kayınvaldeyle halvet oldum, der Don Giovanni.
 

- üzülme oğlum sen duanı et, fakirlere sadaka ver, tovbe edeni allah affeder der papaz.

 Ama Don Giovanni devam eder,
- dün gece de çalışmak için sekreterimin evine gittim, gece hava yağmurluydu, eve geri dönemedim. o gece orda kaldım ve sekreterimle halvet olduk.
 

Papaz efendi başını hafiften pencereden kafasını uzatır,
- yağmur yağmadan s.ktir ol git lan burdan....

 
Copyright © 2013. CUMA BRIC FORUM - Bu sitede yayinlanan hikayeler kopyalanamaz ve baska bir yerde izinsiz basilamaz.